Medya,
toplumsal değerlerimiz dönüştüren ya da yeniden üreten bir araç olarak
hayatımızın önemli parçalarından biridir. Medyanın etkisi karşısında insanların
konumunu düşünürsek, toplumun en savunmasız kesimi çocuklarıdır. Çocuklar
sadece medya tarafından değil, hukuki, siyasi, ekonomik alanlarda da istismara
uğramaktadır. Tüketim toplumu içinde çocuk ile yetişkin arasındaki ayırt edici
çizgi aşınmakta bu beraberinde çocukluğun kendisini de tüketmektedir.
Selda
İçin Akçalı’nın yazmış olduğu “Tüketim Toplumunda Çocukluğun Yitişi” adlı
makalesi ile çocuk ve medya ilişkisini farklı bir boyutta ele almaktadır. Çocukluk
olgusunun hızla yitirildiği önermesinden yola çıkan Akçalı, makalesi ile
tüketim toplumu içinde çocukluğun yitirilişine dikkat çekmektedir.
Akçalı,
Medyanın modern zamanın biçimlendirici bir aracı olduğunu vurgular. Ona göre, çocukluk
olgusu, medyanın hegemonik gücünden etkilenen ve sonuçları ancak uzun vadede
gözlemlenebilen bir konudur.
“Çocuklar
göremeyeceğimiz bir zamana gönderdiğimiz canlı mesajlardır. Biyolojik açıdan
herhangi bir kültürün kendisini yeniden üretme gereksinimini unutması tasavvur
edilemez. Fakat bir kültürün toplumsal açıdan çocuk fikrine sahip olmaksızın
var olması oldukça muhtemeldir. Bebekliğin tersine çocukluk biyolojik bir
kategori değil, toplumsal bir kurgudur.” (Postman)
Modern
toplum içinde dönüşüme uğrayan aileye yapısı, boş zamanı olmayan ve sürekli
yorgun olan anne-baba figürünü ortaya çıkmasına, bu da çocuğun evdeki iletişim
araçlarına daha çok yönlenmesine sebep olmaktadır. Çocuğun hayatındaki ailesi
ile dolması gereken boş vakitler daha çok medyanın figürleri tarafından
doldurulmaktadır.
Geçmişte
çocuğa karşı gösterilen “saf ve masum” olduğu düşünülen, bu sebeple kıymetli
kabul edilen ya da bu saflık sebebiyle onu eğitmenin kutsal kabul edildiği
anlayış yerini “bilmesi gerekirdi” düşüncesine bırakmaktadır. Çocukların
bilgisayar kullanımına okuryazarlıktan kolay adapte olmaları ve teknolojik
araçları kullanabilmeleri, çocukların yetişkinler tarafından, farkında olmadan,
çocuk olarak görülmesini önlemektedir.
Çocuk,
Çocukluğu yetişkinden ayıran güvenli bir “yaramazlık” alanına sahip olmalıdır.
Bilgisayar ve televizyonun etkileşim alanına giren çocuğun kendi temiz dünyası
erozyona uğrar. Çocuk dışarıdaki kirli dünyanın farkında olmadan
yaşayabilmesiyle çocukluğunu yaşar. Medya çocukluk ile yetişkinlik arasındaki
güvenli alanı tahrif eder. Özellikle
televizyon özel bir çaba ve eylem gerektirmeden, her kapasitedeki insana,
seyirci ayırt etmeksizin ulaşabilen bir aygıttır. Televizyon toplumun
ortalamasını alarak bu ortalamaya yönelik bir dille mesajlar üretir. Bu durum,
ortalamanın dışında kalan toplulukların zamanla merkeze çekilmesini ve gruplar
arasındaki farklılıkların belirsizleşmesine neden olmaktadır. Bu ise bir yetişkin
ile aynı programı izleyen bir çocuğun kavrayış ve anlam dünyası arasındaki
farkı belirsizleştirmektedir. Buna bağlı olarakta çocukların anlam dünyası da
yetişkinlerin kavram-düşünce ve davranış kalıplarıyla örülmektedir.
“…
artık yetişkinler gibi giyinip konuşan ve küfür eden, profesyonel katiller gibi
cinayetler işleyen, Lolita olmaya çalışsan, oyun diye bilgisayar ve atarilerde
nasıl savaşacağını öğrenen, eğitim maratonuna en hırslı biçimde hazırlanan daha
çok çocuğa rastlıyorsak, durum vahim demektir.” (İnal, 2000)
Televizyon
ve internetten yayılan şiddet ve cinsellik içeren mesajlar kısa vadede çocukta
gözle görülür bir değişikliğe yol açmasa bile onların duygu – düşüncelerini etkilemekte
ve davranışlarına yön vermektedir. Televizyon ve internet görüntüleri ile dolan
çocuk zihni kendi düşüncelerini üretmekte zorlanmaktadır. Bu nedenle medyanın
çocukta bıraktığı nörolojik ve biyolojik etkileri de göz ardı etmememiz
gerekmektedir.
“Şiddet
görüntülerinin uzun vadedeki sonuçları güçlü olanın haklı olduğu bir dünya
imgesinin üstü kapalı kabullenişi ve bunun götürdüğü son noktada otoriter
yönetimlere boyun eğme anlayışının yerleşimidir.” (Alçalı, 2004)
Çocukların
çocukluğun bir gereği olarak boş zamanlarında kurulayarak hayale daldıkları bir
dünya olan düşsel dünya imgelemi televizyon ve internet ile birlikte ortadan
kaybolmaya başlamış; yerini yetişkinlerin kurgularından oluşan sanal bir
dünyaya bırakmıştır. Çocuğun düşsel dünyayı kurgulayabilmesi için televizyonu
ve interneti kapatması gerekir.
Çocukluk
kültürü; çocuğun toplum içerisinde yaşayarak öğrendiklerinin, edindiklerinin,
kültürün ona kattıklarının tümüdür. Çocuk kültürünün ürünü olan çocuk oyunları
modern zamanın koşullarıyla değişime uğramıştır. Geleneksel çocuk oyunları
kendini topluluk içinde sınama, sorumluluk alma, yardımlaşma, paylaşma vb.
toplumsallık içeren özelliklere sahipti. Günümüzde ise çocuk oyunları yarışma
konusu haline getirilmiştir. Çocukları rekabete sürükleyen şans oyunları çocuğa
rüyalarını süsleyen armağanlar sunarak çocuk kültürünü tahrip etmektedir. Günümüzde çocuk kültürü medya tarafından
yönetilmektedir. Çocukların okuyacakları kitaba, izleyeceği filme,
dinleyecekleri müziğe kadar medya karar vermekte ve bunu çocuklara özgürlük ve
çeşitlilik sunuyormuşçasına yapmaktadır.
Yorumlar
Yorum Gönder